29 Haziran 2018 Cuma


Irk Kavramı ve Irkçılığın Kökenleri

İnsanlık tarihi sınıf çatışmalarının tarihidir der Marx, bu çatışmaların arasında hiç gündemden düşmeyen bir çatışma türü daha bulunmaktadır: Irkçılık. Bu yazımda ırk kavramının nasıl ortaya çıktığını ve çeşitli yansımalarını anlatacağım.

Dünya üzerinde yaşayan canlıların daha ayrıntılı incelenmesi ve aralarındaki akrabalık derecelerini ortaya çıkarmak için Taksonomi adını verdiğimiz bir sistem kullanırız. Taksonomi sayesinde canlıların türü, cinsi, familyası ve giderek genişleyen biçimde yaşam ağacındaki yeri ortaya çıkar.

neandertaller ile ilgili görsel sonucuAncak sınıflandırma insana geldiğinde işler biraz karışır. Günümüzde yaşayan tüm insanların türü Spiens (zeki), cinsi Homo (insan) ve oymağı da Hominin’dir. Tarihte başka insan türleri de yaşamış (Homo Erectus, Homo Rudolfensis, Homo Neanderthalensis…) ancak günümüze kadar sadece Zeki İnsan yani Homo Sapiens kalmıştır (Genlerimizde diğer insan türlerinden de izler olduğu yapılan araştırmalarla ortaya çıktı.). Yani günümüzdeki insanları alt türlere ayıramıyoruz çünkü yaşayan tek bir insan türü mevcut.

ırklar ile ilgili görsel sonucuGünümüzde tek bir insan türünün yaşadığını söylemiştim ancak dış görünüş açısından insanlar arasında büyük farklılıklar bulunmaktadır. Örneğin Afrika’da yerel bir kabilede evrimsel açıdan uyumlu olabilecek şekilde iklimin etkisiyle siyah derili bir çocuk dünyaya gelirken kutuplarda insanların yaşadığı bölgelerde yine aynı nedenlerle beyaz tenli bir çocuk dünyaya gelmektedir.

Bu farklılıklar insanların pek de bilimsel olmayan bir sınıflama sistemi üretmesine neden oldu. Takvimler 19. Yüzyılın ilk yarısını gösterdiğinde Amerika’da Philadelphia’da ünlü bir doktor farklı bir uğraş veriyordu. Samuel Morton ismindeki bu doktor kafatasları toplayıp bu kafataslarının içini biber taneleriyle dolduruyor sonra da boşaltıp hacmini hesaplıyordu. Aslında bu doktordan önce yakından tanıdığımız bir kişi insanları ten renklerine göre sınıflara ayırmıştı bile. Bu kişi büyük Alman filozof Immanuel Kant’tır. Kant’a göre insanlar Beyazlar, Siyahlar, Hintliler ve Kalmuklar’dan oluşuyordu. Bu anlamda ırk kavramının ilk kez Almanya’da Kant ile birlikte geliştiğini söyleyebiliriz.
 kant ile ilgili görsel sonucu
Samuel Morton ile ilgili görsel sonucu
Şimdi Morton’a geri dönelim. Morton günümüzde bilimsel anlamda ‘’ırkçılığın’’ babası olarak tanınıyor. Morton da aynı Kant gibi insanları sınıflara ayırmıştı ancak onun sisteminde beş sınıf bulunuyordu. Ona göre beyazlar en zeki sınıf, onları Asyalılar izliyor Güney Asyalılar ve Amerika yerlileri şeklinde devam ediyordu. Sıralamanın en altında ise Etiyopyalılar bulunmaktaydı. Morton daha önce bahsettiğim gibi sınıflandırmayı topladığı kafataslarına göre yapıyor, bu sistemde zekanın ölçüm birimi ise ‘’biber taneleriydi’’.

Tabula Rasa (insan zihni doğuştan boş levhadır) fikrine sahip olan önemli Aydınlanma düşünürlerinden John Locke’un ise ırkla ilgili düşünceleri pek de iç açıcı değildir. Locke ‘’Zenciler insan değildir’’ diyen bir çocuğa herhangi bir cevap verememekten yakınmış ve Afrika’da bazı kabilelerde kadınların Mandril maymunlarından hamile kaldıklarını sık sık vurgulamıştır.

Bugün yerleşik olarak kullandığımız ırk kavramı insanların daha çok renk esasına, geldikleri yerlere ve diğer özellikler göre kabaca ayrılmasından sonra kullanılmaya başlanmıştır. Ama biz bugün biliyoruz ki bilim, ırk kavramının genetik veya bilimsel temeli olmadığını söylüyor.

‘’Entelektüel hayat, öncelikle çatışma ve anlaşmazlıkla doludur’’ Randall Collins

Bilimle Kalın…

Kaynaklar ve İleri Okuma

Bernasconi, R. (2015) Irk kavramını kim icat etti? İstanbul: Metis

Kolbert, E. (2018) Dış görünüş. National Geographic Nisan 2018 Sayısı

Wood, B. (2015) İnsan evrimi. Nursu Örge (Çev.) Dost Kitabevi


7 Haziran 2018 Perşembe


DEHALARIN ANORMALLİKLERİ BÖLÜM 1: SIR ISAAC NEWTON


Hazırlayanlar: Nermin KILIÇ – Uğur Yiğit KARATAŞ

Modern bilim kendi kahramanlarını yaratır. Her kahramanın yaşamı normal midir? Bazı kahramanlar yaratıcılıklarını hayal dünyasından bazıları geçmiş yaşantısından ve bazıları ise-bugün ele alacağımız gibi- anormalliklerinden almıştır. Bu kahramanların en büyüklerinden biri de Newton’dur. Isaac Newton’a bu zamana kadar bipolar, otizm, şizofreni gibi birçok teşhis konulmuştur.

Newton’un yaşam öyküsü de bilimsel yaratıcılık ve şizofreni arasında bir ilişki olabileceğini düşündürüyor. Sir Isaac Newton bir İngiliz bilim insanıydı. Fizik, matematik, optik ve doğa felsefenin gelişimine yaptığı katkılardan dolayı dikkati çekmektedir. Bilim kariyerinin yanı sıra, bir ilahiyatçıydı. Yaşayan en etkili insanlardan biri olarak kabul edildi. Newton’un doğduğu yıl aynı zamanda Galileo’nun öldüğü yıldı.

newton ile ilgili görsel sonucuNewton’un annesi Newton için doğduğu zaman bir su maşrapasına sığacak kadar küçük olduğunu söylermiş. Ayrıca o kadar zayıfmış ki, başı dik dursun diye boynunun etrafına destek gibi bir şeyler koyarlarmış. Newton’un babası oğlu henüz doğmadan ölmüştü. Annesi sonradan başka biri ile evlenmişse de bu kişi de Newton daha Grantham okulunda iken öldü yani Newton babasız büyüdü. Newton annesine her vakit çok bağlıydı, annesi ölüm döşeğindeyken ilaçlarını o verdi, bakımını o üstlendi. Çocukluğunu yalnız geçirdi, diğer çocuklarla oynamak yerine makinelerle oynadı ve kendi kendine icatlar yaptı.

newton ile ilgili görsel sonucuNewton 1665’te doğduğu eve gitti ve 2 yıl orada kaldı. 1665-1667 yılları arasındaki bu çiftlik hayatı Newton’a ününü sağlayacak çalışmaların temeliydi. Çiftlik evinde tek başına derin düşüncelere dalıp bütün gün çalışıyordu. Kendisi de o yıllar için ‘’ O sıralarda icad için en elverişli yaşta idim. Matematik ve felsefe ile hiçbir zaman o vakit ki kadar zihnimi yormadım’’ cümlelerini sarf etti.

Newton’un günümüz tanı kategorilerine göre bipolar bozukluk ve dönem dönem depresyon belirtileri de gösterdiği düşünülmektedir. Mani dönemlerinde yemek yemeyi unutacak kadar çalışır depresyonda iken çalışmalardan çekilirdi. Ayrıca kendisi hiç evlenmedi.

Tarihsel kayıtlar, ünlü bilim insanı Sir Isaac Newton'un, 1693 yılında paranoid sanrılar, 51 yaşında da uykusuzluk, sinirlilik ve iştahsızlık ile karakterize edilen psikoz episodu geçirdiğini öne sürmektedir. Yakın arkadaşları ve meslektaşlarıyla bağlarını kestiği bilinmektedir. Robert Hooke gibi çeşitli insanlara yazdığı mektuplarda psikotik dönem boyunca başkaları tarafından rahatsız edildiği saplantılarıyla boğuşmuştur.  Bu bir kaç mektubun içerisinde hiç gerçekleşmemiş konuşmalar için çeşitli suçlamalar ve göndermeler yapmıştır. Örneğin, 13 Eylül 1693'te arkadaşı ve meslektaşı Samuel Pepys'e bir yazdığı mektup şu şekildedir:

“Efendim, Bay Millington'ın mesajınızı vermesinden bir süre sonra, bir dahaki sefere Londra'ya gittiğimde seni görmek için bastım. Ben yanıldım; ama benim basımını kabul etmeden önce, benim yaptığım şeyi düşünmeden önce, içimde olduğum içgüdümden çok rahatsız olduğum için ve bu on iki ayda ne yedim, ne de iyi uyumadım. Seninle tanıştım, ve seni ve arkadaşlarımın geri kalanını görüyorum.”

Pepys, Newton'un aldattığı suçlamaların masumdu ve mektubuyla sarsıldı. Dahası, Newton’un Pepys ile yaptığı söyleşi, hiç bir zaman gerçekleşmedi

Birçok insanın veya bilim insanının da yaşadığı bu belirtiler onun başarılarına engel olmayıp yer yer üretkenliğini arttırmıştır. Yaşadığı tüm zorlukların yanında biz bugün onu bilim dallarına ve matematiğe yaptığı katkılarla biliyoruz. Newton dünya tarihinde insanların Dünya’ya ve Evren’e bakış açısını değiştiren büyük dâhilerden biridir.

‘’Dünyaya nasıl göründüğümü bilmiyorum; ama ben kendimi, henüz keşfedilmemiş gerçeklerle dolu bir okyanusun kıyısında oynayan, düzgün bir çakıl taşı ya da güzel bir deniz kabuğu bulduğunda sevinen bir çocuk gibi görüyorum.’’ Sir Isaac Newton

Kaynakça
Andrade, C. (1964) Sir Isaac Newton hayatı ve eserleri. Avni Yakalıoğlu  (Çev.) Ankara: M.E.B.

Andreasen, N. C., & Güney, K. (2009). Yaratıcı beyin: dehanın nörobilimi. Arkadaş Yayınevi.

Jeste, D. V., Harless, K. A., & Palmer, B. W. (2000). Chronic Late-Onset Schizophrenia-Like Psychosis That Remitted: Revisiting Newton’s Psychosis?. American Journal of Psychiatry157(3), 444-449.

Ronan, C.A. (2003) Bilim tarihi. Ekmeleddin İhsanoğlu, Feza Günergün (Çev.) Ankara: TÜBİTAK

Rossi, P. (2009) Modern bilimin doğuşu. Neşenur Dominiç (Çev.) İstanbul: Literatür