11 Eylül 2017 Pazartesi

BİLİMİN TEMELLERİ: HİPOTEZ, TEORİ, YASA

Bilim kanıtlanmış, geçerli bilgiler bütünüdür ve bilimi diğer düşünme sistemlerinden ayıran en belirgin özelliği olgusal oluşudur. Yani bilim olgularla uğraşır. Bilimin diğer belirgin özellikleri ise; mantıksal, nesnel, eleştirici, genelleyici ve seçici olmasıdır.

Önermeler
 teori ile ilgili görsel sonucu
Bilimin temelini de önermeler oluşturur. Ancak bilim kendiliğinden doğru sayılan ya da tanımı gereği doğru olan önermelerle uğraşmaz bunun en güzel örneği 2+2=4 önermesidir. Buna analitik önerme diyoruz ki matematik ve mantık önermeleri bu gruba girer. 2. Tür önermeler ise sentetik önermelerdir bu önermelerde gözleme başvurma zorunluluğu bulunur ve bilimsel önermeler bu gruba dahildir. Ayrıca ilkel önermeler ki bunlar ispatlanmaksızın kabul edilirler ve ‘’aksiyom’’ ya da ‘’postulat’’ ismini alırlar. İspat edilen önermeler ise ‘’teorem’’ ismini almaktadır.

Hipotez ve Varsayım

relativite ile ilgili görsel sonucu
Olgular kendi başlarına bir şey ifade etmezler işte burada hipotez veya teori devreye girer. Olgular bu ikisinin ışığında bilimsel incelemeye veri niteliği kazanırlar. O halde hipotez nedir? Hipotez gerçek genellemelerden henüz yeterince doğrulanmamış olanlardır. Varsayım ise doğruluğu irdelenmeksizin ele alınan iddialardır hipotezlerde böyle bir durum söz konusu olamaz hipotezin amacı iddianın doğrulanmasıdır.

Bilimsel araştırma yöntemlerinde problem hissedildikten sonra hipotez kurulması çok önemli bir aşamadır. Hipotez 2 aşamada doğrulanmaya çalışılır; ilk aşamada hipotezden olgusal yoldan test edilebilir sonuçlar çıkartılır. İkinci aşamada ise bu sonuçlara ilişkin gözlem veya deney sonuçları ile karşılaştırma yoluna gidilir.

Yasa ve Teori
teori ile ilgili görsel sonucu 
Eğer gerçek genellemeler yeterince doğrulanmış olursa buna yasa denir. Yasalar tüm özelliklerinden önce birer genellemedir. 2 tür yasa bulunur: evrensel (2’ye ayrılır gözlemsel ve teorik) ve istatistiksel (yine gözlemsel ve teorik). Yasalar herhangi bir bilimsel olguyu açıklamaksızın sunarlar. Örneğin sabit atmosfer basıncında suyun 100 santigrad derecede kaynar ifadesi bilimsel bir yasadır ancak neden böyle olduğunu açıklamaz. İşte burada teori devreye girer. Bilimsel teoriler ortaya atılan hipotezlerin doğrulanmasında kullanılır ve birtakım olguları veya olgusal ilişkileri açıklayan sistemdir. Yasalara herhangi bir ekleme çıkarma yapılamazken teorilere yeni eklemeler çıkarmalar yapılabilir.

Teorilerde de doğrunabilirlik amacı bulunur. Ancak bir teori doğrulanamıyor diye ona bilimsel değil diyemeyiz. Burada ünlü bilim felsefecisi Karl Popper’ın yanlışlanabilirlik görüşü devreye girer. Popper’a göre bir teorinin bilimsellik ölçütü onun yanlışlanabilirlik, reddedilebilirlik ya da test edebilirlik niteliğine bağlıdır. Burada doğrulanabilirliğe alternatif olarak yanlışlanabilirlik kuralını da düşünebiliriz. Zaten bilimin en büyük özelliklerinden biri de yanlışlanabilir olmasıdır.


 Paradigmalar ve Bilimsel Devrim

Ünlü bilim tarihçisi Kuhn paradigma kavramını kullanır. Paradigma Kuhn için farklı bilimsel yaklaşımlardır. Aynı zamanda paradigma kabul görmüş olan model ya da örnektir. Bilim için de bu çok önemlidir çünkü bu model ya da örnekler terk edildiği takdirde onun tanımladığı bilim dalı da bırakılmış olur. Bilimde bunalımlar mevcut paradigmanın belirsizleşmesi ve bunun ardından olağan bilim kurallarının gevşemesi ile başlar. Bu bilimsel devrimin başlangıcıdır. Bu sürecin sonunda yeni paradigmaya geçiş ise bilimsel bir devrimdir. Örneğin Newton’un kuramının bazı noktalarının terk edilip Einstein’ın teorisine geçiş bilimsel bir devrim niteliğindedir. Bilimsel devrimler bilimin gelişmesi için çok önemlidir.

KAYNAKÇA

Kuhn, T. (2015) Bilimsel Devrimlerin Yapısı. Nilüfer Kuyaş (Çev.) İstanbul:Kırmızı

Yıldırım, C. (2014) Bilim Felsefesi. İstanbul: Remzi

7 Eylül 2017 Perşembe

Kolektif Bilinçdışının Kaynağı Amigdala Olabilir mi? Bir Hipotez Üzerine

carl gustav jung ile ilgili görsel sonucuÖncelikle Carl Gustav Jung’dan başlamak istiyorum. Jung 20. Yüzyıla damgasını vurmuş İsviçre’li bir psikiyatristtir. Onu diğerlerinden ayıran özellikle parapsikoloji, mitler ve dinlerle ilgilenmesidir. Şüphesiz ki Jung’un oldukça sıradışı görüşleri vardı. Ben bu yazımda kolektif bilinçdışına değineceğim.

Jung’a göre bilinçdışı 2 katmanlıydı. Kişisel ve kolektif bilinçdışı. Freud’un bilinçöncesi kavramı Jung’ta kişisel bilinçdışına tekabül etmektedir. Yani bireyin o an farkında olmadığı ancak istediği anda bilince getirdiği içeriktir. Kolektif (ortak) bilinçdışı ise eski atalarımızdan miras aldığımız bilinçdışı özelliklerimizdir. Bunlar kişisel bilinçdışından çok daha derinlerdedir. Bir diğer tanımla kolektif bilinçdışı insan ve insan öncesi atalarımızdan kalıtsal yolla aktarılmış kuşaklarca devam eden ortak deneyimlerin kaydıdır. Jung kolektif bilinçdışını oluşturan ögelere arketip adını vermiştir. Başlıca arkaetipler; ben, persona, gölge, anima, animus, anne, baba, yaşlı bilge adam, tanrıdır. Bu imgeler çerçevesinde tepkilerimizi oluştururuz.
mandala ile ilgili görsel sonucu

Jung’a göre kolektif bilinçdışının tezahür ettiği yerlerden biri de rüyalardır. Jung’un rüya yorumunda rüyanın hangi katmandan geldiği önemlidir. Derin katmanlardan gelen rüyalar kolektif bilinçdışı ile ilgili olabilir. Jung’a göre üç-beş yaşlarında hatırlanabilen ilk rüyalar farklı olarak zihin tarihinde de karşılaştığımız sembolik imgeler (arketipler) içermektedir. Ayrıca rüyada deniz kolektif bilinçdışının sembolüdür. Yılansa ilk insanın sembolüdür. Ancak rüyalarda önemli olan kişisel bilinçdışının öncelikli olarak ele alınmasıdır aksi takdirde kolektif bilinçdışına çıkan kapı açılmaz.

amigdala ile ilgili görsel sonucuAmigdala orta şakak lobunun derininde bulunan bir çekirdek grubudur. Amigdala bizim korku merkezimizdir ve uyaranlara yaklaşma kaçınma tepkisinde rol oynar. Ancak amigdalanın tek görevi bu değildir. Yapılan araştırmalarda amigdalanın olumsuz yüz ifadelerini tanımada rol oynadığı bunun yanında duyguların kontrolünde ve duygusal anıların depolanmasında da aktif olduğu görülmüştür. Yapılan çalışmalarda amigdala lezyonlarının(hasar) hayvanlarda şiddet davranışlarına neden olan yapıları uyarırken, hayvanların cinsiyet ayrıştırmasında sorun yaşadığı ve zarar verme konusunda saldırganlığını düşürdüğü ortaya çıkmıştır. Amigdalası devre dışı bırakılan hayvanlarda yılanı ağıza götürme gibi tepkilerin oluştuğu gözlemlenmiştir. Ayrıca son yapılan çalışmalarda yeni beyin hücrelerinin amigdala üretildiği keşfedilmiştir.

Şimdi ortak bağlama gelebiliriz. Duygusal anıların amigdalada depolandığını biliyoruz. Bu noktada eski atalarımızın da duygusal anılarının, yaşadıkları travmaların amigdala vasıtası ile bize geçmesi mümkün görünüyor. Amigdalanın uyarana yaklaşma kaçınma tepkisini yönettiğini söylemiştim, özellikle eski atalarımız (avcı-toplayıcı olanlar) daha önce görmedikleri canlı ya da nesnelere yaklaşırken beynin bu bölümünü sıkça kullanmışlardır. Amigdala ile ilişkilendiren anıların da bize kadar ulaşması mümkün. Eğer rüyalarımızda kolektif bilinçdışının ürünleri mevcutsa bu atalarımızın yaşadığı travmalarla ilişkili olabilir. Bunun için de yine amigdala gerekir. Ayrıca son çalışmalardaki yeni üretilen beyin hücrelerinin amigdaladan çıktığının tespit edilmesi bu hücrelerin bir kısmında atalarımızın deneyimleri olabilir mi sorusunu akla getirmiyor değil.


Kaynakça

Barnes, J. (2014) Temel Biyolojik Psikoloji. Ahmet Altındağ (Çev.Edt.) Ankara: Nobel

Burger J.M. (2016) Kişilik. İnan Deniz Erguvan Sarıoğlu (Çev.) İstanbul: Kaknüs

Gerrig, R.J ve Zimbardo P.G. (2016) Psikolojiye Giriş Psikoloji ve Yaşam. Gamze Sart (Çev.Edt.) Ankara: Nobel

İnanç, B.Y. , Yerlikaya, E.E.(2014) Kişilik Kuramları. Ankara:Pegem

Jung, C.G. (2015) Rüyalar. Aylin Kayapalı (Çev.) İstanbul: Pinhan


http://www.bizsiziz.com/bilim-adamlari-yeni-beyin-hucrelerinin-duygusal-anilarin-islenmesi-icin-beynin-onemli-bir-bolgesi-olan-eriskin-amigdalada-uretildigini-kesfettiler/

1 Eylül 2017 Cuma

UYKU FELCİ (KARABASAN) NEDİR?

  Günün yaklaşık 3te birini geçirdiğimiz uyku beş evreden oluşmaktadır. Bu evrelerden 4ü hızlı göz hareketlerinin olmadığı nonrem evresi iken biri de hızlı göz hareketlerinin olduğu ve rüyayla ilişkili olan rem evresidir. Nonrem'in ilk 2 evresi hafif uyku evresidir ve bu evrede sıçramalar ve işitsel halisünasyonlar meydana gelebilir. Son 2 evresi ise ağır uyku evresidir ve bu evrede kişiyi uyandırmak oldukça zordur. 90 ila 110 dakikada bir bu evreler tekrar etmektedir.

rem uykusu ile ilgili görsel sonucu   Halk arasında karabasan olarak bilinen bir durum mevcuttur. Bu olayda uyuyan kişi hareket edemez ve bundan dolayı yoğun bir korku yaşar. Bunun sebebi uyku felci dediğimiz bir durumdur. Uyku felci gecenin başlangıcında, beynin daha yavaş çalıştığı uyku evresi evre dörtte ortaya çıkarlar. Uyku felcinin birkaç sebebi vardır: yüzüstü yatmak (solunumu zorlaştırdığı için), yorgunluk, stres, farklı bir ortamda uyumak gibi ve uyku felci çok kısa sürer.