ŞİZOFRENİ NEDİR?
Şizofreni belki de halk arasında en
çok merak edilen, üzerine fikir yürütülen bir psikiyatrik bozukluktur. Bu
yazımda size şizofreniyi anlatmaya çalışacağım.
Şizofreni bazı kişiler tarafından
kişilik bozukluğu kategorisinde sanılmaktadır ancak bu yanlıştır. Şizofreni
psikoz türü bir bozukluktur. Peki nedir psikoz?
Psikoz önemli psikolojik
bozukluklara verilen bir isimdir ve genelde diğer bozukluklara göre seyri daha
ağırdır. Psikozlar iki genel kategori içinde incelenir: Fonksiyonel psikozlar
ve organik psikozlar. Bu iki türün temel ayrımı beyin zedelenmesi ve bozukluğu
olup olmadığıdır. Eğer beyin zedelenmesi veya bozukluğu varsa organik, temel
sebep bu değilse fonksiyonel psikozdur ve şizofreni de bir fonksiyonel psikozdur.
Şizofreninin tanılama kriterlerini,
türlerini anlatmadan önce nasıl bir bozukluk olduğunu anlatmak için kısa bir örnek
hikâye vermek istiyorum:
‘’Ağaçların canını mı acıtıyorum
diye düşünmeye başladım ve kendimi özür dilerken buldum. Her ağaç bir kişilik
kazanmaya başladı. Ağaçlardan herhangi birinin beni sevip sevmediğini merak
etmeye başladım. Her bir ağaca bakarken daldım ve dalların etrafından dolaşan
ve içeriden gelen yumuşak bir ışıkla aydınlandığını fark etmeye başladım. Ve
aniden inanılmaz derecede buruşuk ve parıldayan bir yüz ortaya çıktı. Son
derece uzaktaki küçük bir nokta gibi başlasa da gittikçe daha da ileri çıktı ve
son derece büyük bir hal aldı. Başka hiçbir şey göremiyordum. Kalbim durmuştu.
O an tüm zamanlara yayıldı. Yüzün benden uzaklaşmasını sağlamaya çalıştım ancak
o benimle dalga geçmeye çalıştı. Gözlerine bakmaya çalıştım ve bildiğim her
şeyi bir tarafa bırakmış olduğumu anladım.’’
Tanı Kriterleri
Dsm’nin en güncel versiyonu olan
Dsm-5’e göre şizofreninin tanı kriterleri şunlardır:
1- Sanrılar.
2- Varsanılar.
3- Darmadağın
konuşma (örn sık sık bir konudan sapma gösterme ya da anlaşılmaz konuşma.)
4- İleri
derecede dağınık davranış ya da katatoni davranışı (bedenin bir pozisyonda
donup kalması.).
5- Silik
(negatif) belirtiler (duygusal katılımda azalma ya da kalkışamama).
-Bu bozukluğun başlangıcından beri
geçen zamanın önemli bir kesiminde, iş, kişiler arası ilişkiler ya da kendine
bakım gibi, bir ya da birden çok ana alanda işlevsellik düzeyi, bu bozukluğun
başlangıcından önce erişilen düzeyin belirgin olarak altındadır (ya da
çocuklukta ya da ergenlikte başlamışsa, kişilerarası, okulda ya da işle ilgili
işlevsellik, erişilmesi beklenen düzeye erişemez.)
-Bu bozukluğun süregiden bulguları
en az altı ay sürer. Ve tanı kriterlerinden en az birinin (1), (2) ya da (3)
olması gerekir.
Şizofreni belirtileri pozitif
(artı) ve negatif (eksi) olmak üzere iki türlüdür. Artı belirtiler normalin
dışında fazlalık, aşırılık ve sapmalar olarak ortaya çıkan belirtilerdir
(sanrılar, varsanılar, düşünce ve davranışlarda dağınıklık belirtileri ve
dikkat bozukluğu). Eksi belirtiler ise normal işlevlerde azalma, eksiklik ya da
yokluk belirtileridir (duygusal tepkilerde azalma, düşünce ve konuşmada
fakirleşme, istemli eylen azalması, toplumdan çekilme). Şizofreninin aktif
döneminde artı belirtiler, depreşmelerin yatıştığı fakat bozukluğun
süreğenleştiği hastalarda eksi belirtiler fazladır.
1- Genel
Görünüm ve Davranış: Hastaların çoğunda belirgin vurdumduymazlık, ilgisizlik,
donukluk ve çekingen görünüm vardır. Öz bakım becerilerindeki gerilemeden
dolayı hasta kirli görünebilir ya da kokabilir.
2- Konuşma
ve İlişki Kurma: Ses tonu tekdüze olabilir, duygularını belli etmeyebilir,
hastanın düşünce içeriğindeki bozukluklar konuşmasını yansır. Hastanın başka
bir dünyada olduğunu konuşmalarından anlayabiliriz. Ancak dikkat edilmesi
gereken nokta şizofreni hastalarının konuşurken çoğu kez düzgün, anlamlı
konuştuklarıdır.
3- Duygulanım:
Şizofrenide klasik olarak bir duygu azalmasından ya da küntlüğünden söz edilir.
Ancak belirtiler tümden duygusuz oldukları, acı çekmedikleri anlamına gelmez.
Özellikle başlangıç döneminde aşırı bunaltı görülür.
4- Bilişsel
Yetiler: Şizofrenide bilinç ve yönelim genellikle yerindedir. Ancak önemli algı
bozuklukları olmaktadır, dikkat çabuk dağılır ve varsanılar (halüsinasyon)
bulunmaktadır. Son yapılan araştırmalarda özellikle 65 yaşından daha genç olan
şizofren hastalarda bilişsel belirtilerin zaman içerisinde kötüleşmediği, aynı
düzeyde seyrettiği görülmüştür. Şizofreni hastalarının %75’înde belirgin
bilişsel işlev bozukluğu görülür.
5- Düşünce:
Düşüncenin hızında, amacına uygunluğunda, çağrışımların düzeninde bozukluklar
görülebilir. Düşüncenin içeriğinde fakirleşme görülebilir. Düşünce yer, zaman,
nedensellik kavramlarını tanımayabilir. Hastanın düşüncesi çok dağılmış,
parçalanmış görüldüğü zamanlarda bile bu düşünce tümüyle tamamen saçma,
anlaşılmaz, parçalanmış değildir. Dikkatli izlenirse, ilgilenirse çoğu kez
şizofrenisi olan hastanın dağınık düşünce ve davranışlarında anlamlı
bağlantılar bulunabilir.
6- Hareket:
Genel davranış ve harekette en sık ve önemli belirti ağır ilgisizlik, istekli
eylemin azlığı ve toplumdan çekilmedir. Bunun yanında garip yüz, göz
devinimleri, kalıplaşmış yineleyici el, kol, beden devinimleri, hastanede
koridor arşınlama, ikide bir kapıya, pencereye gidip gelme, sık sık elini
yüzüne götürme, saçını tutma gibi tike benzer devinimler olabilir.
7- Bedensel
ve Fizyolojik Belirtiler: Şizofrenide uykusuzluk sıklıkla bulunmakla birlikte,
hastalar bu konuda pek yakınmazlar. Cinsel isteksizlik ve güçsüzlük sık görülen
bir belirtidir. Bazen de cinsel eylemlerde artış olabilir.
Şizofreni Türleri
A-
Paranoid Tip: Bu tipte bireyler belirli temalar
üzerine yoğunlaşan kompleks ve sistemli sanrılar yaşamaktadırlar. Bireyler
kendilerinin gözetlendiklerini, kendilerine karşı komplo düzenleneceğini
düşünebilirler (kötülük görme sanrısı). Ya da bireyler peygamber, devlet
başkanı, ünlü bir bilim insanı olduklarını düşünebilirler (büyüklük sanrısı).
Bunun yanında eşlerinin kendilerine karşı sadakatsiz oldukları kuruntusu içine
girebilirler ancak bunun gerçek bir dayanağı olmaz hasta bunu kendisi uydurur
(aşırı kıskançlık sendromu). Bu hastalar sıklıkla rahatsızlığı kabul etmeyip
gizlemeye çalışırlar.
B-
Hebefrenik (dağınık, disorganize) Tip: Kişi tutarsız
düşünme kalıpları ve oldukça tuhaf ve düzensiz davranışlar sergiler. Kişilikte
dağılma ve yıkım hızlıdır. Davranışlar ilkel ve çocuksudur. Hasta kendi
dünyasında yaşar. Temel bakım becerileri iyi olmadığı için hastaneye
kaldırılmazlarsa çok yaşayamazlar. Gidiş özellikleri bakımdan en ağır türdür.
C-
Katatonik Tip: Ana özellik motor aktivitelerindeki
bozulmadır. Bu kişiler şuursuzca donakalmış gibi gözükürler. Bazen de atak,
aşırı hareketli duruma geçebilir. Bu tipin bir özelliği de aşırı derecede olumsuzculuk,
yani bütün direktiflere karşı sebepsizce sergilenen direniştir.
D-
Ayrışmamış Tip: Bu tipte şizofreni kriterleri
karşılanır ancak herhangi bir tipin tanısı koyulacak biçimde ayrışmamıştır.
E-
Artakalan Tip: Artakalan tip tanısı konulan
bireyler genellikle geçmişte majör şizofreni nöbeti geçirmiş olup şu anda
halüsinasyon ve sanrı gibi pozitif semptomlardan kurtulmuş durumdadırlar.
Bozukluğun devam ettiğini düz duygu gibi minör negatif semptomlar veya pozitif
semptomlar göstermektedir. Artakalan tipi olduğuna dair konulan tanı kişinin
hastalığının düzelme aşamasına girdiğini veya etkisini kaybettiğini
gösterebilir.
F-
Kalıntı Şizofreni: Bir ya da birkaç şizofrenik
depreşmeden sonra daha çok eksi belirtilerin baskın olduğu süreğen şizofrenik
bozukluktur. Bir bakıma hastalık bir karakter yapısına, yaşam biçimine
dönüşmüştür.
G-
Basit Şizofreni: Bu şizofreni türünde belirli
ölçütler olmadığı için DSM’de bulunmaz ancak ICD’de bulunmaktadır. Basit
şizofreni sinsi ve yavaş ilerleyen, ilerleyici olan ve daha çok eksi belirtilerin
baskın olduğu bir şizofreni türüdür. Genellikle sanrılar, varsanılar, hareket
bozuklukları görülmez.
Şizofrenide Başlangıç
Genellikle 15-40 yaş sınırları
arasında, çoğunlukla 18-25 yaşları arasında her çeşit psikolojik zorlanmayla
başlayabilir. Tipik bir başlangıç biçimi yoktur. Başlangıç belirtileri de
kişiden kişiye farklılık gösterebilmektedir.
·
Hastalığın erken yaşta başlaması,
·
Hastalık öncesinde kişinin Şizoid ya da
Şizotipal oluşu,
·
Belirtilerin sinsi ve yavaş ortaya çıkması,
·
Hastaneye yatma sayısının çok, yatma sürelerinin
uzun, iyileşme durumlarının kısa olması,
·
Baskın eksi belirtiler ile düşünce ve
davranışlarda dağınıklık belirtilerinin olması,
·
Ailede şizofreniye kalıtımsal yüklülüğün yüksek
olması,
·
Aile ve toplum yapısının bozuk, baskın olması ya
da ailenin ve çevrenin hastadan beklentilerinin yüksek ve aşırı baskılı olması.
Şizofreni görülme sıklığı toplum
genelinde %1’in altında iken tek ebeveyni şizofreni olan çocuklarda %10’un
üstünde, iki ebeveyni de şizofreni olan çocuklarda ise %40’ın üstündedir.
Birinci derecede akrabalarda ise risk %5 civarındadır.
Oluş Nedenleri
Şizofreninin oluş nedenleri henüz
kesin olarak aydınlatılamamıştır. 20-30 yıldan beri şizofreni, giderek artan bir
yaygınlıkta, beynin bir gelişim bozukluğu olarak kabul edilmektedir. Şizofreni
ile ilgili araştırmalarda önemli bir sorun da oluş nedeni olarak bildirilen
etkenlerin gerçekten neden mi, yoksa hastalığın gidişi sırasında ortaya çıkan
durumlar mı olduğu sorunudur. Bugüne dek bildirilen birçok biyokimyasal
bulgunun etiyolojik neden olmaktan çok sonuç olabileceği görülmüştür. Şimdi
belli başlı oluş nedenlerine bir bakalım.
Kalıtım:
Şizofrenide akrabalık ne kadar
yakınsa ve hasta akraba sayısı ne kadar fazla ise risk de o kadar fazladır.
Yakın akrabalar arasındaki hastalanma riski normal nüfustaki riskten 7-10 kat
daha yüksektir. Bir hastanın birinci derece akrabalarında ortalama şizofreni
riski %8-10’dur. Kısacası bir risk faktörü olarak kalıtımın yeri
kesinleşmiştir.
Beyin Yapısal ve İşlevsel
Bozuklukları:
Yapılan çalışmalar sonucu
şizofreninin beyinde bazı farklılıklara yol açtığı görülmüştür. Bunlardan
bazıları şöyledir:
1- Amigdala,
hipokampus, parahipokampal girus dahil orta temporal lob oylumunda azalma,
2- Üst
temporal girus oylumunda azalma,
3- Ön
ve temporal loblarda ölçülebilir derecede incelme,
4- Gri
maddede azalış,
5- Prefrontal
bölgede dendrik kütlede azalma,
6- Talamusun
belirli bölgelerinde nöron sayılarında gerileme,
7- Beynin
frontal alanlarında azalmış metabolik aktivite (bu negatif belirtileri
açıklamak için önemli bir katkı sağlamıştır çünkü prefrontal alandaki lezyonlar
kişilerde sosyal çekilme ve bilişsel bozulmaya sebep olmaktadır.9
Beyin yapısına değinmişken bazı
sinirbilim hipotezlerinden bahsetmek istiyorum:
A- Dopamin
Hipotezi: Dopamin hipotezi şizofrenide en çok kabul gören hipotezlerden biridir
ve dopamin iletimindeki aşırı etkinlik sürecinin bozukluğunun gelişmesinden
sorumlu olduğu öne sürülmektedir. Mezolimbik sistemdeki dopamin etkinliğindeki
artış şizofrenide belirleyicidir. Şizofreni hastalarının beyinlerindeki dopamin
artışı önemsiz düşünce algılara olduğundan daha fazla anlam yüklenmesiyle sonuçlanmaktadır.
Diyatez-Stres Hipotezi:
Bu hipoteze
göre, kalıtsal faktörler bireyi tehlikeye atar, fakat potansiyel riskin
şizofrenik bir bozukluk olarak gösterilmesi için çevresel stres faktörlerinin
etkisinin olması gerekmektedir. Örneğin, araştırmalar kentsel ortamlarda
yaşayan kişilerin, büyük ekonomik zorluklar yaşayan bireylerin ve bir ülkeden
başka birine göç eden kişilerin daha büyük oranlarda şizofreni yaşadıklarını
ortaya koymaktadır.
TEDAVİ
Tedavide
konusunda farklı düşünceler bulunmaktadır. Organik ve genetik etiyolojiyi daha
çok benimseyenler öncelikle ilaçlara ve somatik tedavi araçlarına önem verirken
psikososyal etkenlere ve dinamik psikiyatriye yatkın görüşlü kişiler ise
ilaçlara olduğu kadar ruhsal tedaviye ve rehabilitasyona ağırlık verirler. Yeni
kuşak antipsikotik ilaçlar her ne kadar piyasaya bilişsel belirtileri de
düzeltme iddiasıyla çıkmış olsalar da klinik pratikte tablo bilişsel
belirtileri iyileştirmeden ziyade eski kuşak antipsikotik ilaçlar kadar
kötüleştirmemeleri şeklinde izlenmektedir. Bilişsel belirtilerin yarattığı
işlevsellik kaybının büyüklüğü nedeni ile şizofrenide dikkat sorunları için
nikotinik tedaviler, bellek sorunları için tandospiron, genel bilişsel iyileşme
için NMDA reseptör agonistleri ve donepezil kullanımı denenmektedir.
TEDAVİDE TEMEL İLKELER
-Şizofreni
hastasının tedavisinde temel hedef yalnızca belirtilerin yatıştırılması değil,
hastalığın yıkıcı etkilerinin olabildiğince önlenip, toplumsal uyumunun
olabilecek en iyi düzeyde sağlanmasıdır.
-Şizofreninin
kolay ve tek bir şekilde tedavisi yoktur.
-Tedavide hasta
ile iyi bir iletişimin olması önemlidir. Örneğin paranoid tip çok yakın insan
ilişkilerinden hoşlanmaz. Somut anlamda hastaya çok fazla yaklaşmamak
önemlidir. Şizofrenisi olan hasta çoğu zaman sırt sıvazlama, elini tutma gibi
bedensel temaslardan çok tedirgin olur; bu şefkat için yapılsa da hastanın
öfkelenmesine hatta saldırganlaşmasına yol açabilir.
-Hastanın
kendine ya da çevresine zarar verme durumu bulunuyorsa ayakta tedavi uygun
değildir.
-Akut dönem
yatıştıktan sonra şizofreni hastasının tedavisine son verilmemelidir. İlaçlar,
ruhsal tedavi ve rehabilitasyon yöntemleri ile hastanın yıllarca izlenmesi
gerekir.
-Özellikle uzun
dönemli tedavi planı yapılırken hastanın yaşam koşullarının, maddi durumunun,
sosyal desteklerinin, yeti yitiminin göz önüne alınması; tedavi uyumunu
arttırıcı düzenlemelerin olabildiğince hastayla birlikte yapılması önemlidir.
-Aile üyeleri
ile çalışmak gerekir.
-Hastanın
sürekli doktorları dolaştırılması büyük sorunlar yaratabilir. Hastanın
güvendiği doktorun değiştirilmesi de yıkıcı olabilir.
KAYNAKÇA
Amerikan Psikiyatri Birliği, Ruhsal
Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal Elkitabı, Beşinci Baskı (DSM-5), Tanı
Ölçütleri Başvuru Elkitabı’ndan, çev. Köroğlu E, Hekimler Yayın Birliği,
Ankara, 2013.
Barnes, J. (2014) Temel
Biyolojik Psikoloji. Ahmet Altındağ (Çev.Edt.) Ankara: Nobel
Cüceloğlu, D. (2011) İnsan
ve Davranışı. İstanbul: Remzi
Gerrig, R.J, Zimbardo P.G. (2016) Psikolojiye Giriş Psikoloji ve Yaşam. Gamze Sart (Çev.Edt.) Ankara:
Nobel
Öztürk, O., Uluşahin, A. (2011) Ruh Sağlığı ve Bozuklukları. Ankara: Nobel
Tanrıdağ, O. (2015) Davranış
Nörolojisi. Ankara: Nobel
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder