TÜRKİYE’DE BİLİM NEDEN İLERLEMİYOR? ELEŞTİREL BİR DÜŞÜNCE ÜZERİNE
Çocuk henüz sabah mahmurluğunu
üzerinden atamamıştı neden bu saatte bu sınıfta olması gerektiğini okula
başlamasının üzerinden yıllar geçmesine rağmen anlamlandıramıyordu. Sabahın ilk
dersiydi fen bilgisi öğretmeni dünyanın nasıl oluştuğunu anlatıyordu dedi ki:
-Çocuklar dünya güneşten koptuktan
sonra soğumuş ve Yaradan bu hale getirmiştir o ne isterse o olur bizler bugün
burada yaşayabildiğimiz için şükretmeliyiz.
Çocuğun gözü bir ara önünde açık
duran fen bilgisi kitabındaki insanın ortaya çıkma süreci ile ilgili bir tabloya
takıldı. Tabloda insanlar giyinik ve şu an etrafında gördüğü insanlara çok
benzer tasvir edilmişlerdi. Meraktan içi içini kemiriyordu ve korkarak
parmağını kaldırdı:
-Öğretmenim ilk insan nasıl ortaya
çıktı?
-Hepimiz Âdem ve Havva’dan geldik
demekle yetindi çocuğun yüzüne de bakmamıştı.
Ancak çocuğun içinde cevap almayı
bekleyen şeyler durmamıştı:
-Öğretmenim Âdem ve Havva nereden
geldi peki?
Bu kez öğretmenin sabrı taşmıştı:
-Haşa yaradanı mı sorguluyorsun
otur yerine senin dilin çok uzadı bu ders bir daha konuşmayacaksın!
Çocuk gözlerini hocadan kaçırarak
önündeki kitabı karalamaya devam etti, zilin çalmasına 10 dakika vardı….
Yukarıdaki hikâye yazıyı yazmaya
oturduktan 5 dakika içerisinde şekillendi. Bu hikâye maalesef günümüzdeki
eğitim sisteminin merakı nasıl törpülediğini anlatmaya yeterlidir sanırım. Bu
yazımda bilimin ilerlemesini ve Türkiye’de neden ilerlemediğini anlatmaya
çalışacağım.
Temel Unsur Merak
Bugün bilime değer verilen
ülkelerde eğitim sistemi okulda veya dışarıda bilimsel merakı teşvik
etmektedir. Ülkemizde ise maalesef bilim diye öğretilen şeyler çağın en az 100
yıl gerisinde, meraklı çocuklar ise genellikle müdür yardımcılarının odalarında
azarlanmaktadırlar. Burada toplumsal bir unsur daha bulunmaktadır. Örneğin tam
çevresini keşfetmeye meraklı çocuklar aileler tarafından durdurulmakta,
sordukları sorular cevapsız bırakılmakta hatta bu sorular yüzünden
korkutulmaktadırlar. Ayrıca dilimizde merakla ilgili pek de hoş olmayan
atasözlerimiz mevcuttur.
Burada aslında anlatmak istediğim
bir şey daha var. Neyi merak ettiğiniz önemli. Evrenin derinliklerindeki
kuantum paradigmasını da merak edebilirsiniz, ünlülerin düğününe kimlerin
geldiğini de…
Yeri gelmişken başka bir konuya
daha değinmek istiyorum. Katıldığım bir Tübitak toplantısında Milli Eğitimden
gelen hocaların çoğunun merak ettiği tek bir konu vardı: ‘’Bilimsel Proje’’
yaparsak ne kadar ek ders ücreti alacağız? Bilimde para bir dışsal motivasyon
kaynağıdır ayrıca tek amaç para kazanmaksa oradan bilim adına bir şey çıkmaz.
Bilimsel motivasyonu merak unsuru sağlar, ek ders ücreti değil zaten böyle bir
düşünceden de bilim yapmasını beklemek hayaldir.
Eleştirel Düşünme ve Yaratıcılık
Bilimin en büyük özelliklerinden
birisi de bilimle uğraşan kişiye hayal kurma imkânı sağlamasıdır. Bu yaratıcı
düşünme becerisini de geliştirir. Ancak günümüz ezberci eğitim sistemi
yaratıcılığa fırsat vermez. Beynin sol yarıküresi algoritmalar üretir yani
çoktan seçmeli testler daha çok sol yarıküreye hitap eder. Beynin sağ
yarıküresi ise yaratıcıdır, yeni şeyler denemekten hoşlanır. Ancak günümüz
eğitiminde sağ beynin bu işlevine pek gerek duyulmamaktadır çünkü 5 yaşındaki
çocuklara kodlamayı öğretiyoruz reklamıyla övünen köklü eğitim kurumlarımız
bulunmaktadır.
Eleştirel düşünme becerisi bilimin
sorgulayıcı yönü açısından çok önem arz eder. Bunun temelleri felsefeden
gelmektedir. Okullarda felsefe en çok sevilmeyen, en az önemsenen ders haline
geldiyse; eleştirel düşüncenin gelişmesini beklemek, elinizde dışardan
aldığınız teknoloji dışında hiçbir teknoloji yokken bor çıkarıp zengin olmanın
hayalini kurmak gibidir.
Üniversiteler
Her ne kadar modern bilim
akademinin dışında doğmuş olsa da günümüzde bilimi genelde üniversiteler
şekillendirmektedir. Üniversite, Latince ‘’universitas’’ kelimesinden gelir. Bu,
kamuya açık olmayan bilgi ve tartışmaların öğretilmesi ve öğrenilmesi amacıyla
bir araya gelen hoca ve talebelerin oluşturduğu korporasyonlara verilen bir
isimdi.
Ülkemizde 4 yıllık diploması olsun
diye binlerce genç istemediği bölümlerde okunmaya zorlanmaktadır. Başka bir
açıdan yaklaşırsak ortalama bir üniversite öğrencisinin üniversite hayatı şu
şekildedir:
-Sadece sınav haftası ders
çalışmak,
-İlk ders devamsızlık hakkımız kaç
diye sormak,
-Okey, kart oyunları ve yabancı
diziler…
Şimdi size soruyorum Latince ’deki
universitas kelimesi ile bizim üniversite tanımımız ne kadar uyuşuyor,
üniversitelerde öğrenciler bilgi mi tartışıyorlar?
Ancak sadece eleştirip bir şey
yapmadan da olmaz. Bruno düşünceleri doğru olduğu halde meydanda canlı canlı
yakıldı, Newton’un ne demek istediği yıllar sonra anlaşıldı, Galileo kilise
tarafından sürekli tehdit ediliyordu, Archimedes dairelerime basma dediği için
Romalı bir asker tarafından öldürüldü. Bunun gibi yüzlerce örnek verilebilir.
Bilim bilgi çağındaki karanlığın tek aydınlatıcısıdır. Yani eleştirinin yanında
bol bol okumamız, araştırmamız, sorgulamamız gerekmektedir.
‘’Doğruya ya da olasılığa erişemese
de bilginin peşinden koşması ve doğruyu araması bilimsel keşif için en güçlü
motivasyondur.’’ Steven Gimbel
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder