14 Ocak 2018 Pazar

TÜRKİYE’DE BİLİM NEDEN İLERLEMİYOR? ELEŞTİREL BİR DÜŞÜNCE ÜZERİNE


Çocuk henüz sabah mahmurluğunu üzerinden atamamıştı neden bu saatte bu sınıfta olması gerektiğini okula başlamasının üzerinden yıllar geçmesine rağmen anlamlandıramıyordu. Sabahın ilk dersiydi fen bilgisi öğretmeni dünyanın nasıl oluştuğunu anlatıyordu dedi ki:
-Çocuklar dünya güneşten koptuktan sonra soğumuş ve Yaradan bu hale getirmiştir o ne isterse o olur bizler bugün burada yaşayabildiğimiz için şükretmeliyiz.
Çocuğun gözü bir ara önünde açık duran fen bilgisi kitabındaki insanın ortaya çıkma süreci ile ilgili bir tabloya takıldı. Tabloda insanlar giyinik ve şu an etrafında gördüğü insanlara çok benzer tasvir edilmişlerdi. Meraktan içi içini kemiriyordu ve korkarak parmağını kaldırdı:
-Öğretmenim ilk insan nasıl ortaya çıktı?
sınıf ile ilgili görsel sonucuÖğretmen soru karşısında öfkelenmişti ancak belli etmemeye çalıştı:
-Hepimiz Âdem ve Havva’dan geldik demekle yetindi çocuğun yüzüne de bakmamıştı.
Ancak çocuğun içinde cevap almayı bekleyen şeyler durmamıştı:
-Öğretmenim Âdem ve Havva nereden geldi peki?
Bu kez öğretmenin sabrı taşmıştı:
-Haşa yaradanı mı sorguluyorsun otur yerine senin dilin çok uzadı bu ders bir daha konuşmayacaksın!
Çocuk gözlerini hocadan kaçırarak önündeki kitabı karalamaya devam etti, zilin çalmasına 10 dakika vardı….

Yukarıdaki hikâye yazıyı yazmaya oturduktan 5 dakika içerisinde şekillendi. Bu hikâye maalesef günümüzdeki eğitim sisteminin merakı nasıl törpülediğini anlatmaya yeterlidir sanırım. Bu yazımda bilimin ilerlemesini ve Türkiye’de neden ilerlemediğini anlatmaya çalışacağım.

Temel Unsur Merak

giordano bruno heykeli ile ilgili görsel sonucuBilimin gelişip ilerlemesinde temel unsur meraktır. Eğer bilimsel bir merak varsa Darwin gibi 5 yıl denizlerde yolculuk edebilir, Newton gibi çiftlikte 2 yıl kendi başınıza çalışabilir ya da Bruno gibi ölüme gidinceye kadar bilimi anlatmaya çalışabilirsiniz.

Bugün bilime değer verilen ülkelerde eğitim sistemi okulda veya dışarıda bilimsel merakı teşvik etmektedir. Ülkemizde ise maalesef bilim diye öğretilen şeyler çağın en az 100 yıl gerisinde, meraklı çocuklar ise genellikle müdür yardımcılarının odalarında azarlanmaktadırlar. Burada toplumsal bir unsur daha bulunmaktadır. Örneğin tam çevresini keşfetmeye meraklı çocuklar aileler tarafından durdurulmakta, sordukları sorular cevapsız bırakılmakta hatta bu sorular yüzünden korkutulmaktadırlar. Ayrıca dilimizde merakla ilgili pek de hoş olmayan atasözlerimiz mevcuttur.


Burada aslında anlatmak istediğim bir şey daha var. Neyi merak ettiğiniz önemli. Evrenin derinliklerindeki kuantum paradigmasını da merak edebilirsiniz, ünlülerin düğününe kimlerin geldiğini de…

Yeri gelmişken başka bir konuya daha değinmek istiyorum. Katıldığım bir Tübitak toplantısında Milli Eğitimden gelen hocaların çoğunun merak ettiği tek bir konu vardı: ‘’Bilimsel Proje’’ yaparsak ne kadar ek ders ücreti alacağız? Bilimde para bir dışsal motivasyon kaynağıdır ayrıca tek amaç para kazanmaksa oradan bilim adına bir şey çıkmaz. Bilimsel motivasyonu merak unsuru sağlar, ek ders ücreti değil zaten böyle bir düşünceden de bilim yapmasını beklemek hayaldir.

Eleştirel Düşünme ve Yaratıcılık

Bilimin en büyük özelliklerinden birisi de bilimle uğraşan kişiye hayal kurma imkânı sağlamasıdır. Bu yaratıcı düşünme becerisini de geliştirir. Ancak günümüz ezberci eğitim sistemi yaratıcılığa fırsat vermez. Beynin sol yarıküresi algoritmalar üretir yani çoktan seçmeli testler daha çok sol yarıküreye hitap eder. Beynin sağ yarıküresi ise yaratıcıdır, yeni şeyler denemekten hoşlanır. Ancak günümüz eğitiminde sağ beynin bu işlevine pek gerek duyulmamaktadır çünkü 5 yaşındaki çocuklara kodlamayı öğretiyoruz reklamıyla övünen köklü eğitim kurumlarımız bulunmaktadır.

Eleştirel düşünme becerisi bilimin sorgulayıcı yönü açısından çok önem arz eder. Bunun temelleri felsefeden gelmektedir. Okullarda felsefe en çok sevilmeyen, en az önemsenen ders haline geldiyse; eleştirel düşüncenin gelişmesini beklemek, elinizde dışardan aldığınız teknoloji dışında hiçbir teknoloji yokken bor çıkarıp zengin olmanın hayalini kurmak gibidir.

Üniversiteler

Her ne kadar modern bilim akademinin dışında doğmuş olsa da günümüzde bilimi genelde üniversiteler şekillendirmektedir. Üniversite, Latince ‘’universitas’’ kelimesinden gelir. Bu, kamuya açık olmayan bilgi ve tartışmaların öğretilmesi ve öğrenilmesi amacıyla bir araya gelen hoca ve talebelerin oluşturduğu korporasyonlara verilen bir isimdi.

Ülkemizde 4 yıllık diploması olsun diye binlerce genç istemediği bölümlerde okunmaya zorlanmaktadır. Başka bir açıdan yaklaşırsak ortalama bir üniversite öğrencisinin üniversite hayatı şu şekildedir:
-Sadece sınav haftası ders çalışmak,
-İlk ders devamsızlık hakkımız kaç diye sormak,
-Okey, kart oyunları ve yabancı diziler…

Şimdi size soruyorum Latince ’deki universitas kelimesi ile bizim üniversite tanımımız ne kadar uyuşuyor, üniversitelerde öğrenciler bilgi mi tartışıyorlar?

Ancak sadece eleştirip bir şey yapmadan da olmaz. Bruno düşünceleri doğru olduğu halde meydanda canlı canlı yakıldı, Newton’un ne demek istediği yıllar sonra anlaşıldı, Galileo kilise tarafından sürekli tehdit ediliyordu, Archimedes dairelerime basma dediği için Romalı bir asker tarafından öldürüldü. Bunun gibi yüzlerce örnek verilebilir. Bilim bilgi çağındaki karanlığın tek aydınlatıcısıdır. Yani eleştirinin yanında bol bol okumamız, araştırmamız, sorgulamamız gerekmektedir.


‘’Doğruya ya da olasılığa erişemese de bilginin peşinden koşması ve doğruyu araması bilimsel keşif için en güçlü motivasyondur.’’ Steven Gimbel

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder