YERYÜZÜNDEKİ EN MUHTEŞEM GÖSTERİ BAŞLIYOR: BİLİMİN DOĞUŞU

Başlarken şunu söylemem gerekir:
Helenistik dönemden önceki bilim çalışmaları bugün bildiğimiz anlamda bilim gibi
değildi. Bu dönemden önce Mısır ve Mezopotamya’da daha çok pratik amaçlara
yönelik gözlem ve ölçme düzeyinde etkinlikler yapılıyordu. Mısır’da Nil
Nehri’nin taştığı zamanlarda tarım alanlarına zarar vermemesi adına bazı
geometrik hesaplar kullanılıyordu. Diğer yandan Antik Grek’te ise gözlemden çok
kuramsal düşünme ağırlıklı, varlığını doğasını anlamaya yönelik daha çok
metafiziksel bir uğraştı. Tabi şunu da unutmamak lazım bütün bilimler
başlangıçta gözleme dayanır.
O dönem doğa olaylarının sebebi
olarak mitsel düşünceler ön plana çıkıyordu. Örneğin büyük depremler Poesidon’un
cezalandırması olarak görülüyor ve öfkeli tanrılara hemen kurbanlar
veriliyordu. Ancak dönemin büyük filozofları ve Milet Okulu’nun temsilcileri Thales
ve Anaksimandros’a göre bu dini açıklamalar yeterli gelmiyordu. İki filozof da
doğa olayları için daha iyi açıklamaların yapılabileceği kanaatindeydi.
Bilimin ortaya çıkışına, alternatif
dünyaların, bu dünyadaki yaşam kalitemizi artırmada kifayetsiz olduğunun fark
edilmesi neden olmuştur. (Şengör,2017) Depremi Poesiodon’un öfkelenmesine
bağlayan insanlar kurbanlar verseler de bir sonraki depremi önleyemiyorlar veya
dualar ve kurbanlar işe yaramıyor yine de Zeus’un öfkesi gemilerin batmasına
neden oluyordu.
Mısır’dan Gelen Teorem ve Milet
Ekolü
Thales gittiği Mısır’da çok basit
ama muazzam bir gözlem yaptı. Mısır’da Nil sellerinden sonra kadastrocular
arazi tespitlerini yenilerken bazı geometrik kurallar kullandıklarını gördü.
İlk doğa filozofu olan Thales bu geometrik kuralların ispat edilebilecek
ilişkilerin ifadeleri olduğunu fark etti. Thales daha sonrasında bu ispat
edilebilecek ilişkileri teorem haline getirmiştir. Bunun yanında Thales
astronomi ile ilgilenen ilk Yunan filozoftu. Bu yüzden astronomi bilimin
yaratıcısı olarak da kabul edilir. Thales dünyanın düz olduğunu ve Arkhe olarak
öne sürdüğü suyun üzerinde yüzdüğü fikrini öne sürüyordu.

Şimdi diğer bir Milet’li Anaksimandros’tan bahsetmek istiyorum. Bazı
kaynaklarda Anaksimandros Thales’in öğrencisi olarak gösterilirken bazı
kaynaklarda sadece diyalogları olduğu bilgisi geçer. Thales dünyanın suyun
üzerinde yüzdüğü fikrini Anaksimandros’a söylediğinde Anaksimandros müthiş bir
görüş ortaya attı. Ona göre dünya boşlukta duruyordu ve boşlukta durmaması için
de bir sebep yoktu. Anaksimandros’a göre Arkhe su değil sınırsızdı.
Anaksimandros dünyanın başlangıcı ile ilgilenmiş, doğa olaylarının belirli
kanunlara göre olduğunu fark etmiş, sudan karaya geçiş düşüncesi ile de yaşamın
evrimi konulu ilk kuramı ortaya atmıştır.
Milet okulunda bilim ile felsefe
uğraşları bir arada götürülüyordu. O dönem bilim henüz felsefeden kopmamıştı.
Aslında Milet Okulu tüm Antik düşüncenin merkezindeki temel soru ile hem
bilimsel hem de felsefe etkinliklerini bir arada götürüyordu: ‘’Şeylerin
başlangıcı nedir?’’ Tabi tek soru bu değildi bunun gibi pek çok soru ile dönemin
düşünsel faaliyetleri gerçekleştiriliyordu.
Gördüğümüz gibi bilimin doğuşunda
İyonya çok etkili ve başlatıcı olmuştur. Bilimin ve medeniyetin merkezi olan
Avrupa eleştirel akıl yeteneğini ve bunun sonucu olan gelişmişliğini Milet
Okulu filozoflarına borçludur. Tarih boyunca da Antik dönem eserlerini okuyan
ve dillerine tercüme eden toplumlar bilimin merkezi olmuşlar, bilimsel
faaliyetlerden uzak toplumlar karanlıkta kalmışlardır.

‘’Hayatta en hakiki mürşit ilimdir,
fendir; ilim ve fenden başka yol gösterici aramak gaflettir, dalalettir,
cehalettir.’’ Mustafa Kemal Atatürk
Kaynakça:
Gimbel, S (2017) Bilimsel yöntemin izinde. Özlem Ünlü
(Çev.) Ankara: Dipnot Yayınları
Saltoğlu, R. (2018) Bilim ve felsefenin öncüleri İstanbul:
Bilim ve Gelecek
Şengör, C. (2017) Bilgiyle sohbet popüler bilim yazıları.
İstanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları
Yıldırım, C. (1995) Bilimin öncüleri Ankara: Tübitak
Yayınları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder